Ben bu caminin anlatımını tamamen Evliya Çelebi' ye bırakmak istiyorum. Çünkü kendisi öyle güzel ve ayrıntılı anlatmıştı ki söylenecek her söz yavan kalacaktır.
Kendisi de öyle etkilenmiştir ki camiden hatta sözlerinin arasında '' Bu avlunun dört etrafındaki yan sofraları üzerinde on sekiz kırmızı ve yeşil renkli mermer sütün var ki, kırk bir seneden beri gezdiğim halde bunların bir benzerini görmedim '' der.
Açıkçası tavsirinden ben çok etkilendim. Sizin de daha fazla okuyabilmeniz için devamını da ekledim yazıya. Geri kalan ayrıntılarını Evliya Çelebi' ye bırakalım...
“Üç Şerefeli adı ile meşhurdur. Edirne’nin ta ortasında kalabalık bir yerde yapılmıştır. Bu mabedi yaptırmaya ilk defa İsa ve Musa Çelebiler teşebbüs etmişlerdir. Onlar temelini attıktan sonra vefat etiklerinde caminin temeli boş ve terkedilmiş olarak kalmış. Sonunda tamamlanması Çelebi Sultan Mehmet Han Oğlu Gazi Murat Han’a nasip olmuştur. Amma sadece Edirne şehrine değil, bütün İslam âlemine şöhret vermiştir.”
“Bu geniş avlunun uzunluğu yüz, genişliği iki yüz adımdır. Üç adet avlu kapısı olup, sağına ve kıble tarafına yedişer basamak merdiven ile çıkılır. Amma soldaki kapısı merdivensizdir. Bu avlunun dört etrafındaki yan sofraları üzerinde on sekiz kırmızı ve yeşil renkli mermer sütün var ki, kırk bir seneden beri gezdiğim halde bunların bir benzerini görmedim. Öylesine renkli, yüksek sütunlardır. Sanki her biri bu camide Allah’a ibadet etmek için el bağlayıp dururlar. Benzeri meğer İstanbul’daki Süleymaniye’de ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da bulunan bu renkli sütunlar üzerinde yirmi adet mavi kubbe vardır ki her biri âlemleriyle bahçenin etrafının süslerler. Bundan dahi ibretle seyredilmeye değer bir husus vardır: Üstat Mani gibi öyle kıl kalem vurmuştur ki görmeye gelenler cihan ressamları bile kıl kadar ayıbını bulamamışlardır. Her kubbede nakışlar başka başkadır. Asıl enteresan olanı şudur: inşa edileli beri 360 yıl geçmiş olduğu halde, bu müddette Edirne şehrinin soğuğundan ve sıcağından bu boyaların renklerinde zerre kadar değişme olmamıştır. Sanki henüz nakkaş elinden çıkmış gibidir.”
Bu kubbeler baştanbaşa aydınlık olup, üzerine çizilen renk renk çiçekler sanki canlıdır. Duvarlar ayna gibi cilalı ve parlaktır. Bahçenin çevresindeki, pencereler üzerine, ibret verici hatlar ile kasideler yazılmıştır. Gönül açıcı avlu ham mermer ile kaplı olup, birçok küçük taşların tek parça olarak birleşmesine ve renklerine insan hayran olur. Avlunun ortasında abdest tazelemek için Hanefi havuzu vardır. Musluklarından ab-ı hayat akmakta namaz kılmak isteyenler dahi ondan abdest tazeleyip Allah’a ibadet etmektedirler. Avlunun dört köşesinde, dört direk gibi, dört adet mevzun minare vardır ki her biri göğe uzanmıştır. Amma sağ taraftaki süslü minare üç şerefeli olduğundan bu camiye “Üç Şerefeli” derler. Aşağıdaki bir kapıdan üç müezzin girip
minareye çıktıklarında birbirlerini görmezler. Her biri diğerlerinin seslerini dahi işitmeden ayrı ayrı şerefede Ezan-ı Muhammedi okur. Görülmeye değer bir minaredir ki mimarisine akıl - sır ermez. Sol taraftaki minare iki şerefelidir. Avlunun iki köşesindeki minarelerin ikisi de birer tabaklı, burma burma ve motifleri, mevzun minarelerdir. Hayır sahibi Koca İkinci Murad Han birinci tahta çıkışlarında Anadolu’daki İzmir Kalesi’ni Fedake neslinden olan Rumların elinden alınca, orada bulduğu hazine ile defineleri bu Üç Şerefeli camiye harcamıştır.
Minareleri ile farklılık yaratan bu camiyi görmeden ayrılmayın Edirne'den.
Sevgiyle...
Not : Fotoğraflar pek iç açıcı değil biliyorum. Ama nedense burada daha çok arzı endam halinde içinde biz olduğumuzdan elde avuçta kalan bunları yayınladım.
Bütün kubbelerdeki ibretli nakışları Acem Mani yapmıştır. Kendini göstermek için Acem’den yetmiş deve yükü renkli boya getirip, yedi sene bu caminin duvar, kapı ve kubbelerini süsleyip masraf göstermiştir. Koca Murad giden masraflara bakmayıp her ustaya haddinden fazla ihsan verdiğinden, bu caminin bir miskal taşı bir altına mahal olmuştur derler. Hatta Timurtaş Paşazade Elvend Bey bina emini imiş. Onun yazdığına göre, bu caminin masrafı halis altın olarak yedi bin kese İzmir malı sarf olunmuştur. Öteki halis gümüşün rayice göre masrafını Allah bilir, demişler. Çünkü yaptıranın ihsan kapısı açık olduğu için, yedi iklimde ne kadar yetenekli üstatlar varsa kerem sahibi Murad Han’ın cömertliğini görmeye gelip, her biri bu camide birer ibret verici eser bırakmıştır. Onun için bu camiye ne zaman girsen, her girişte değişik güzellikler görürsün. Hasılı, vasfında lisanlar kısır, kalemler kırıktır”.
Minareleri ile farklılık yaratan bu camiyi görmeden ayrılmayın Edirne'den.
Sevgiyle...
Not : Fotoğraflar pek iç açıcı değil biliyorum. Ama nedense burada daha çok arzı endam halinde içinde biz olduğumuzdan elde avuçta kalan bunları yayınladım.
0 yorum :
Yorum Gönder